Eşcinsellik Kuran’da ve hadislerde “iğrenç bir çirkinlik olarak” bildirilen haram olan bir davranıştır. Lut da; hani kavmine demişti: "Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı 'çirkin bir utanmazlığı' yapıyorsunuz. Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve biraraya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?" (Ankebut Suresi, 28-29)
Homoseksüellik, dünyanın her yerinde haram olduğu, gayrimeşru olduğu bilinen bir tavırdır. Bu tavrı meşru göstermek için de İngiliz derin devleti bir takım sözde fikri temeller oluşturmaya çalışır. Bunların başında Darwinizm ve Rumilik gelir. Rumilikte homoseksüellik son derece yaygındır ve meşru görülür. Rumilik söylemleri, homoseksüellik propagandası içerir. Aynı şekilde Darwinizm de homoseksüelliği sözde meşru gösterir. Darwinizmin savunucularına göre ise doğal çeşitliliğin bir gereğidir ve saygı duyulmalıdır.
Oysa eşcinsellik ile ilgili gerçek çok daha farklıdır. Allahsızlık, Allah düşmanlığı ve homoseksüellik Deccalın en önemli vasıflarıdır. Bunu da Darwinizm ve Rumilik söylemlerini kullanarak yayar. En önemli mücadelesini bu konuda verir. Hazreti İbrahim (a.s) devrinde Lut kavmine özgü bir sapkınlık olan eşcinsellik bugün tüm dünya üzerinde Darwinizm ve Rumilik söylemleri üzerinden yaygınlaşmaktadır. Dolayısıyla homoseksüelliğin önüne geçmek için bu propagandalara bir son vermek hayati önem taşmaktadır.
Eşcinsellik Sonsuza Kadar Haramdır
İki erkek arasındaki yakınlaşma, dünyanın en başından, hayatın en uç noktalarına kadar her zaman haram olmuştur ve sonsuza kadar da haram olacaktır. Allah böyle bir çirkinliği asla kabul etmemektedir. Dünyanın her yerinde haram olmuştur. Kuzey Kutbu’nda, Güney Kutbu’nda; dünyanın en uç noktalarında, her yerde bu haram bilinir.
National Geographic'in “Homoseksüellik Genetiktir” Propagandasına Cevap
Son 20 yılda Amerika Birleşik Devletleri, İskandinavya ve Avustralya’da tek yumurta ikizleri üzerinde yapılan sekiz büyük çalışmanın tamamı aynı sonucu işaret ediyor: Homoseksüeller, eşcinsel olarak doğmamışlardır.
Tek yumurta ikizleri, aynı genlere ve aynı DNA’ya sahiptir. Eşit doğum öncesi koşullara maruz kalmışlardır. Buna göre, eğer homoseksüellik genetik nedenlerden ya da doğum öncesi koşullara bağlı olsaydı; ikizlerden birinin eşcinsel olduğu vakalarda, diğerinin de %100 eşcinsel olması gerekirdi.
24 yıl boyunca Yeni Zelanda hükümetine, 4 yıl boyunca da Birleşmiş Milletlere çalışan, bugüne kadar 10,000 adet bilimsel makalesi ve çalışması yayınlanan, homoseksüelliğin genetik olup olmadığı üzerine 20 yıldır araştırma yürüten Dr. Neil Whitehead “Kimse eşcinsel doğmaz” diyor ve tüm genom taraması yapıldığında, herhangi bir eşcinsellik genine rastlanmadığını belirtmiştir. İlaveten, homoseksüelliğin genetik mutasyondan kaynaklanabileceği fikri tamamen genetik bilgi ile taban tabana zıttır. Tek bir gendeki bir mutasyonun, cinsiyet gibi kritik bir özelliği değiştirmek için yeterli olabileceği iddiasında bulunmak için, genetik bilimi ile hiç ilgilenmemiş olmak gerekir. Öncelikle mutasyon yıkıcıdır, dolayısıyla bir niteliği tümüyle farklı bir niteliğe değiştirme gibi bir gücü yoktur. Mutasyona maruz kalan bir gen, mutlaka bozulmaya uğrayacaktır. Ayrıca, herhangi bir insan davranışını şekillendirmede birçok genin (minimum beşten yüzlercesine kadar genin) rol oynaması gerekir. Dolayısıyla, böylesine kapsamlı bir değişimin mutlaka birden fazla gende meydana gelmesi gerekir, ki bu imkansızdır. Böyle bir değişim, insanın genetik bilgisini yıkıma uğratacak, bu da ciddi genetik hastalıklar, hatta ölümle sonuçlanabilecektir.
İngiliz derin devleti adı İslam olan ama Kuran'daki İslam'la ilgisi olmayan bir dünya görüşü ortaya çıkarmıştır.Bunu sinsice planlamışlar.Onların savunduğu İslam düşüncesinde Darwinizm var, haram olan homoseksüellik var, şarap helal kabul ediliyor, Rumilik de var..
Homoseksüellik (cinsel sapkınlık) hakkında insanlardan gizlenen önemli gerçekler
Aile toplumun temelidir. Anne baba ve çocuklardan oluşan aileler toplumun ilerlemesi ve sağlıklı kalabilmesi için gereklidir. Ancak, halihazırda bazı Batılı ülkelerde normal aile kavramıyla çelişen yeni bir trend bulunuyor; homoseksüel evliliği. Gayet açıktır ki, bir toplumun modern ve klas olması o toplumun özgür olmasıyla orantılıdır. Ancak değişen Batı kültürleri ve değerleri homoseksüel evliliğinin de sözde bir tür özgürlük olduğunu savunuyor ve birçok aktivist cinsel sapkınlığı kendilerince, “sahip çıkılması gereken bir insan hakları sorunu” gibi algılıyor. Onları örnek alanlar da sözde modern ve modaya uygun davranmak adına peşlerinden giderken aslında topluma, özellikle de çocuklara ve genç kuşağa verdikleri zararın farkında olmuyorlar.
Sonuç olarak homoseksüel aktivistler yaşadıkları sapkın hayat tarzını hem kendi toplumlarının içinde hem de dışında yaygınlaştırmak adına her türlü fırsatı değerlendiriyorlar. Bazı medya kuruluşları ise homoseksüellerin bu doğrultuda fikirlerini yaygınlaştırmak ve haklı çıkarmak için kullandıkları en mükemmel araç haline gelmiş durumda. Homoseksüel haklarını ve cinsel sapkınlıklardan oluşan hayat tarzını savunanlar, Hollywood filmleri, televizyon şovları, moda programları, haber bültenleri, köşe yazıları, müzik videoları, kitaplar ve dergilerin yer verdiği haberler sayesinde yoğun şekilde destekleniyor, sapkın fikirleri meşru hale getiriliyor.
Bir kısım medya homoseksüelliği, sözde “son derece olağan, sağlıklı ve kültürel anlamda modaya uygun” bir olgu olarak lanse ediyor. Savlarını pekiştirmek için bazı aktivistler gerçekte cinsel sapkınlık içinde olan insanları, sağlıklı, güzel ve yakışıklı, son derece klas ve toplum içinde yönetici kariyerlere sahip başarılı bireylermiş gibi gösteriyorlar. Nitekim bu çabanın etkisi de görülüyor: Amerikalıların %20’si eşcinsel evlilikler konusundaki fikirlerinin televizyon programlarıyla değiştiğini açıkladı. Özellikle film ve moda endüstrisinde çalışanlar kendilerince daha iyi kariyer yapabilmek adına homoseksüelliği destekliyorlar. Bunu yapmayanlar işlerinden oluyor, baskı altına alınıyor. Oysa evlilik kurumunun içeriğini değiştirerek, eşcinselliği bir pazarlama konusu haline getirmek söz konusu toplumu ahlaken, fiziken ve ekonomik açıdan yozlaştıran ciddi bir tehlikedir.
Tek yumurta ikizleri, aynı genlere ve aynı DNA’ya sahiptir. Eşit doğum öncesi koşullara maruz kalmışlardır.
Son 20 yılda Amerika Birleşik Devletleri, İskandinavya ve Avustralya’da tek yumurta ikizleri üzerinde yapılan sekiz büyük çalışmanın tamamı aynı sonucu işaret ediyor: Homoseksüeller, eşcinsel olarak doğmamışlardır. Homoseksüellik genetik değildir
Yapılan tüm bu çalışmaların hepsinin vardığı sonuç şu olmuştur: Homoseksüellik genetik değildir. Homoseksüellik genetiktir iddiası; yalnızca bu kişilerin sapkın davranışlarını kamuoyu nezdinde aklama çabasından ibarettir.
Homoseksüellik, bir sapkınlıktır ve tıpkı diğer sapkın davranışlar gibi doğuştan değil; ahlaki bir bozukluk şeklinde ortaya çıkar. Her şeyden önemlisi, homoseksüellik Kuran’a göre haram bir eylemdir. Kuran’da Allah homoseksüelliği “çirkin bir hayasızlık” olarak tanımlamıştır:
Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." (Araf Suresi, 80-81)
Dünya üzerinde Allah’ın Kuran’da haram kıldığı ve lanetlenmiş bir günah olarak anlattığı homoseksüelliği yaygınlaştırmak adına endişe verici gelişmeler yaşanıyor.
Geçtiğimiz ay ABD ordusunun başına ilk defa açık homoseksüel (openly gay) bir bakan atandı. Ordu bakanı olarak göreve başlayan Eric Faning, Savunma Bakanı Ashton Carter’dan sonra ordunun komuta zincirindeki en üst düzey kişi. Yeni dönemde askerlerin homoseksüel olduklarını açıkça ilan etmelerine de izin verildi. ABD ordusunda 65.000 eşcinsel asker olduğu tahmin ediliyor
ABD’de homoseksüellik konusundaki bu değişim sadece orduda yaşanmıyor. 2015 yılında 6 ayrı büyükelçilik görevine homoseksüel diplomatlar atandı. Katolik yapısıyla bilinen Dominik Cumhuriyeti’nde Kilise bu atamayı eleştirse de, Amerikan Dışişleri Bakanlığı geri adım atmadı.
Son 20 yılda Amerika Birleşik Devletleri, İskandinavya ve Avustralya’da tek yumurta ikizleri üzerinde yapılan sekiz büyük çalışmanın tamamı aynı sonucu işaret ediyor: Homoseksüeller, eşcinsel olarak doğmamışlardır.
Tek yumurta ikizleri, aynı genlere ve aynı DNA’ya sahiptir. Eşit doğum öncesi koşullara maruz kalmışlardır. Buna göre, eğer homoseksüellik genetik nedenlerden ya da doğum öncesi koşullara bağlı olsaydı; ikizlerden birinin eşcinsel olduğu vakalarda, diğerinin de %100 eşcinsel olması gerekirdi.
24 yıl boyunca Yeni Zelanda hükümetine, 4 yıl boyunca da Birleşmiş Milletlere çalışan, bugüne kadar 10,000 adet bilimsel makalesi ve çalışması yayınlanan, homoseksüelliğin genetik olup olmadığı üzerine 20 yıldır araştırma yürüten Dr. Neil Whitehead “Kimse eşcinsel doğmaz” diyor ve tüm genom taraması yapıldığında, herhangi bir eşcinsellik genine rastlanmadığını belirtmiştir. İlaveten, homoseksüelliğin genetik mutasyondan kaynaklanabileceği fikri tamamen genetik bilgi ile taban tabana zıttır. Tek bir gendeki bir mutasyonun, cinsiyet gibi kritik bir özelliği değiştirmek için yeterli olabileceği iddiasında bulunmak için, genetik bilimi ile hiç ilgilenmemiş olmak gerekir. Öncelikle mutasyon yıkıcıdır, dolayısıyla bir niteliği tümüyle farklı bir niteliğe değiştirme gibi bir gücü yoktur. Mutasyona maruz kalan bir gen, mutlaka bozulmaya uğrayacaktır. Ayrıca, herhangi bir insan davranışını şekillendirmede birçok genin (minimum beşten yüzlercesine kadar genin) rol oynaması gerekir. Dolayısıyla, böylesine kapsamlı bir değişimin mutlaka birden fazla gende meydana gelmesi gerekir, ki bu imkansızdır. Böyle bir değişim, insanın genetik bilgisini yıkıma uğratacak, bu da ciddi genetik hastalıklar, hatta ölümle sonuçlanabilecektir.
Günümüz toplumunda eşcinselliğin normal bir şeymiş gibi gösterilerek insanların buna özendirilmesi Kur’an’da Rabbimizin kesinlikle yasakladığı bir durumdur.
"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." [Şuara Suresi, 165-166]
Rabbimiz bizlere kendi nefislerimizden tertemiz eşler ve çocuklar vermiş ve bunun aksini yasaklayarak nankörlük etmememizi emretmiştir.
Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar, batıla mı inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar? [Nahl Suresi, 72]
Günümüzde bir kısım insanlar , ‘herkes özgürdür, isteyen istediğini yapabilir…’ gibi sözde demokratik bir tavır takınarak bu sapkınlığı bir şekilde desteklemeye ve meşru göstermeye çalışmaktadırlar.
Oysa Kur’ana uyan samimi bir müslümanın böyle ‘bana ne ’ ci bir tavır takınması kesinlikle doğru değildir. Çünkü Rabbimiz Kur’an’da bu gibi sapkınlığın karşısında şiddetli bir şekilde durulması gerektiğini bildirmiştir. Kuran’da anlatılan Hz Lut kıssasında, Hz Lut’un kavmi de aynı sapkın fiili işlemekteydi.
Kavminin içinde bulunduğu bu durumun yanlış olduğunu onlara anlatan Hz Lut kavmi tarafından tehdit edilmiş ama Hz Lut bu tehdide aldırış etmemiştir. Onlara karşı aynı sert tutumunu göstererek bu sapkınlığın karşısında olduğunu göstermiştir.
Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." [Şuara Suresi, 168]
Dünya üzerinde Allah’ın Kuran’da haram kıldığı ve lanetlenmiş bir günah olarak anlattığı homoseksüelliği yaygınlaştırmak adına endişe verici gelişmeler yaşanıyor.
Geçtiğimiz ay ABD ordusunun başına ilk defa açık homoseksüel (openly gay) bir bakan atandı. Ordu bakanı olarak göreve başlayan Eric Faning, Savunma Bakanı Ashton Carter’dan sonra ordunun komuta zincirindeki en üst düzey kişi. Yeni dönemde askerlerin homoseksüel olduklarını açıkça ilan etmelerine de izin verildi. ABD ordusunda 65.000 eşcinsel asker olduğu tahmin ediliyor
ABD’de homoseksüellik konusundaki bu değişim sadece orduda yaşanmıyor. 2015 yılında 6 ayrı büyükelçilik görevine homoseksüel diplomatlar atandı. Katolik yapısıyla bilinen Dominik Cumhuriyeti’nde Kilise bu atamayı eleştirse de, Amerikan Dışişleri Bakanlığı geri adım atmadı.
Avrupa’da da benzer gelişmeler var. İngiltere’de başbakanlık yarışını homoseksüelliği destekleyen Therasa May kazandı. İskoçya’da pek çok parti lideri ya homoseksüel ya da homoseksüelliği açıkça destekliyor. Belçika, Lüksemburg ve İzlanda homoseksüel başbakanlar tarafından yönetiliyor. ABD, İngiltere ve Kanada da devlet yönetiminde her seviyede homoseksüel yöneticiler var. Avrupa Parlamentosunda da yüzlerce bakan, milletvekili ve diplomat homoseksüelliğini açıkça ilan etmiş durumdalar. Geçtiğimiz günlerde Hollanda Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanı Bussemaker, Idaho Forum 2016 esnasında Avrupa Müslüman Eşcinsel Ağı’na desteğini açıkladı. Hollanda hükümeti de projeyi 2 yıl boyunca finanse edeceğini duyurdu.
Bangladeş asıllı bir aileden gelen Ed Husain’in gerçek adı Muhammed Mahbub Husain. Haşa Peygamberimiz’in isminden utandığı için Ed ismini kullanıyor.
Hizb-ut Tahrir, ardından da Cemaati İslamiye ve Müslüman Kardeşler gibi farklı camiaların içine girip çıkıyor.
Suriye’de ve Suudi Arabistan’da çalıştığı dönemde Suriye istihbaratına bilgi topladı.
Kendi kitabında da bir dönem Suriye gizli polisiyle (Muhaberat) birlikte çalıştığını anlatıyor.
Suudi Şeyhi bu kişinin güvenilmez olduğu İDDİA EDEREK Suudi Arabistan’a girişini vize vermeyerek engelledi, şu an ülkeye girişi yasak.
Ed Hussain, 1960’lardan bu yana Bağımsız Kürdistan fikrini savunan
ve Türkiye’ye bu yönde telkinler veren, Ortadoğu’da asla dindar bir hükümet istemeyen ve Mısır’da ki darbeyi destekleyen CFR isimli Amerikan dış politikasını belirleyen bir kurumun da üyesi.
İngiliz Hükümeti’nin önemli ölçüdeki mali desteğiyle Londra’da faaliyet ve DARWİNİST BİR DÜŞÜNCE KURULUŞU OLAN gösteren Quilliam’I kurdu. Bu KURULUŞUN görünürdeki amacı siyasi İslam ve radikalizme karşı çıkmak. 3 kurucusu da eski Hizb-ut Tahrir üyesi.
İngiliz hükümeti 1 milyon pound parayı bu vakfın operasyonlarına ayırdı. Vakfın kurucu ortakları hersene 850bin pound gibi çok yüklü miktarda bir maaş alıyor. Ayrıca İslam karşıtı ateist yazar Sam Harris gibi daha bir çok İslam’a karşı kişinin bu vakfa maddi yardımda bulunduğu biliniyor.
Quilliam Vakfı’nın kurucularından biri de Ed Husain’in ortağı, yine eski bir Hizb-ut Tahrir üyesi olan Pakistan asıllı Maajid Nawaz.
İngiltere’de 15 yaşındayken “silahlı soygun şüphesi” nedeniyle tutuklandı.
2001’de Hizb-ut Tahrir üyesi olduğu dönemde Mısır’da tutuklandı ve 2006 yılına kadar tutuklu kaldı.
“Dini anlamda değil, politik anlamda Müslüman olma fikri bana cazip geldi.” diyen Majid Navaz twitter sayfasında paylaştığı, Allah ve Hz. İsa ile ilgili (haşa) uygun olmayan karikatürler nedeniyle Müslümanlardan çok tepki aldı.
Maajid Nawaz ve Ed Husain Quilliam Vakfı aracılığı ile Müslümanlardan da çok yüksek miktarda paralar topladılar.
Ekrandaki filmde Maajid Nawaz’ın Müslümanlardan topladığı paraları nasıl harcadığı görülüyor.
Yine bu vakıf aracılığı ile dünyanın dört bir yanına gönderdikleri Müslüman görünümlü sözde hocalar aracılığı ile Darwinist ve materyalist propaganda yapıyorlar. Bu sözde hocalar gittikleri yerlerde Kuran’da evrimin olduğu yalanını anlatıyor.
Bu kişilerden biri de vakfın önde gelen isimlerinden Usama Hasan
Usama Hasan The Guardian’daki makalesinde evrime karşı olanları bilimden uzak olmakla suçluyor. Yaratılışı savunan çalışmaların güya dürüst bilimsel düşünceyi engellediğini iddia ediyor. Usama Hasan’a göre hayatın başlangıcı uzaydan gelmiş olabilirmiş.
Ed Husain ve Majid Nawaz Quilliam Vakfı aracılığı ile bağlantı kurduğu bazı gençleri, yazar yapmak ve geniş bir çevre ile tanıştırmak vaadleri ile ikna ederek kendi mensupları haline getiriyorlar. Yazarlıkla ilgili hiç bir bilgi ve tecrübesi olmayan bu gençler öncelikle, Ed Husain, Maajid Nawaz, Usaman Hazan ve bu kuruluştaki diğer kişilerin yazdığı yazılara -sözde- yardımcı olup, onların yazılarını düzelterek çalışmalarına başlıyorlar, zamanla bilmiş, İslami değerlere önem vermeyen, kendi milletine, devletine, halkına tepeden bakan, hatta YPG gibi terör örgütlerini savunan kimi zaman İngiliz, kimi zaman Amerika, kimi zaman CFR ya da evanjelik hayranı kişilere dönüşüyorlar. Böylece Ed Husain, Majid Nawaz gibi kişiler çevrelerinde bir topluluk oluşturuyorlar. Hatta bu kişileri kendilerine gebe bırakarak, adeta kendilerine mecbur bırakıyorlar.
İslam karşıtı olan ve İslam aleyhinde bilgiler toplayan Quilliam Vakfı bazı İslami gruplara ve cemaatlere mensup gençleri de yine bu yöntemlerle ikna edip bu gruplar ve cemaatler hakkında -sözde- aleyhte bilgi toplamaya çalışıyorlar.
Kısa zamanda çok tanınmış çevrelerle tanıştırılıp, önemi birer yazar haline getirileceğine ikna olan, kendi insanlarına tepeden bakan, gururlu, kendisini beğenmiş, çevresini küçümseyen, çok bilmiş yazarlara özellikle son dönemde Türkiye, Hindistan, Pakistan, Bangledeş, Fas ve Tunus gibi İslam ülkelerinde rastlamak mümkün.
İkna etmeye çalıştıkları gençleri önce güçsüz ve zavallı olduklarına inandıran bu kuruluş, kendilerini de dünyayı yöneten insanlar olarak gösterip, ancak kendilerine dahil olduklarında güç sahibi olabileceklerine inandırıyorlar. Bu gençlere sizi bakanlarla, milletvekilleriyle tanıştıracağız, biz bir aileyiz, siz de bu ailedensiniz diyerek onlara kendilerini sanki önemli insanlarmış gibi hissettirmeye çalışıyorlar. Zaten İngiltere ve Amerika gibi ülkelerin askeri ve politik güçüne büyük bir hayranlık besleyen 3. Dünya ülkelerinde yaşayan bu gençlerin bu hayranlıklarından istifade eden kuruluş, yüzlerce yazarı bu şeklide kendilerine bağlamış durumda.
Bu kişiler aslında hiçbir yetenekleri bulunmayan kişiler, ancak Quilliam Vakfı’nda aldıkları özel eğitim sonucunda hem yabancı dillerini hem de yazarlık becerilerini geliştiriyorlar, böylece kısa zamanda Darwinist ve İslam karşıtı düşünceler doğrultusunda kamuoyunu yönlendirebilecek kişiler haline geliyorlar.
Müslüman iken ateist olan Yazar Aktivist Ayaan Hırsi Ali bbc’ye verdiği röportajda islamın reformize edilmesi gerektiğni anlatıyor ve Kendisine destek oldukları ve İslam’ın reformize edilmesi konusundakİ çağrılarINa destek oldukları için Quilliam vakfına bağlı Majid Nawaz, Ed Husain ve Usama Hasan’dan övgüyle bahsediyor.