22 Mayıs 2016 Pazar

ED HUSAİN 'İN GERÇEK KİMLİĞİ




Bangladeş asıllı bir aileden gelen Ed Husain’in gerçek adı Muhammed Mahbub Husain. Haşa Peygamberimiz’in isminden utandığı için Ed ismini kullanıyor.
Hizb-ut Tahrir, ardından da Cemaati İslamiye ve Müslüman Kardeşler gibi farklı camiaların içine girip çıkıyor.
Suriye’de ve Suudi Arabistan’da çalıştığı dönemde Suriye istihbaratına bilgi topladı.
Kendi kitabında da bir dönem Suriye gizli polisiyle (Muhaberat) birlikte çalıştığını anlatıyor.
Suudi Şeyhi bu kişinin güvenilmez olduğu İDDİA EDEREK Suudi Arabistan’a girişini vize vermeyerek engelledi, şu an ülkeye girişi yasak.
Ed Hussain, 1960’lardan bu yana Bağımsız Kürdistan fikrini savunan
ve Türkiye’ye bu yönde telkinler veren, Ortadoğu’da asla dindar bir hükümet istemeyen ve Mısır’da ki darbeyi destekleyen CFR isimli Amerikan dış politikasını belirleyen bir kurumun da üyesi.
İngiliz Hükümeti’nin önemli ölçüdeki mali desteğiyle Londra’da faaliyet ve DARWİNİST BİR DÜŞÜNCE KURULUŞU OLAN gösteren Quilliam’I kurdu. Bu KURULUŞUN görünürdeki amacı siyasi İslam ve radikalizme karşı çıkmak. 3 kurucusu da eski Hizb-ut Tahrir üyesi.
İngiliz hükümeti 1 milyon pound parayı bu vakfın operasyonlarına ayırdı. Vakfın kurucu ortakları hersene 850bin pound gibi çok yüklü miktarda bir maaş alıyor. Ayrıca İslam karşıtı ateist yazar Sam Harris gibi daha bir çok İslam’a karşı kişinin bu vakfa maddi yardımda bulunduğu biliniyor.
Quilliam Vakfı’nın kurucularından biri de Ed Husain’in ortağı, yine eski bir Hizb-ut Tahrir üyesi olan Pakistan asıllı Maajid Nawaz.
İngiltere’de 15 yaşındayken “silahlı soygun şüphesi” nedeniyle tutuklandı.
2001’de Hizb-ut Tahrir üyesi olduğu dönemde Mısır’da tutuklandı ve 2006 yılına kadar tutuklu kaldı.
“Dini anlamda değil, politik anlamda Müslüman olma fikri bana cazip geldi.” diyen Majid Navaz twitter sayfasında paylaştığı, Allah ve Hz. İsa ile ilgili (haşa) uygun olmayan karikatürler nedeniyle Müslümanlardan çok tepki aldı.
Maajid Nawaz ve Ed Husain Quilliam Vakfı  aracılığı ile Müslümanlardan da çok yüksek miktarda paralar topladılar.
Ekrandaki filmde Maajid Nawaz’ın Müslümanlardan topladığı paraları nasıl harcadığı görülüyor.
Yine bu vakıf aracılığı ile dünyanın dört bir yanına gönderdikleri Müslüman görünümlü sözde hocalar aracılığı ile Darwinist ve materyalist propaganda yapıyorlar. Bu sözde hocalar gittikleri yerlerde Kuran’da evrimin olduğu yalanını anlatıyor.
Bu kişilerden biri de vakfın önde gelen isimlerinden Usama Hasan

Usama Hasan The Guardian’daki makalesinde evrime karşı olanları bilimden uzak olmakla suçluyor. Yaratılışı savunan çalışmaların güya dürüst bilimsel düşünceyi engellediğini iddia ediyor. Usama Hasan’a göre hayatın başlangıcı uzaydan gelmiş olabilirmiş.
Ed Husain ve Majid Nawaz Quilliam Vakfı aracılığı ile bağlantı kurduğu bazı gençleri, yazar yapmak ve geniş bir çevre ile tanıştırmak vaadleri ile ikna ederek kendi mensupları haline getiriyorlar. Yazarlıkla ilgili hiç bir bilgi ve tecrübesi olmayan bu gençler öncelikle, Ed Husain, Maajid Nawaz, Usaman Hazan ve bu kuruluştaki diğer kişilerin yazdığı yazılara -sözde- yardımcı olup, onların yazılarını düzelterek çalışmalarına başlıyorlar, zamanla bilmiş, İslami değerlere önem vermeyen, kendi milletine, devletine, halkına tepeden bakan, hatta YPG gibi terör örgütlerini savunan kimi zaman İngiliz, kimi zaman Amerika, kimi zaman CFR ya da evanjelik hayranı kişilere dönüşüyorlar. Böylece Ed Husain, Majid Nawaz gibi kişiler çevrelerinde bir topluluk oluşturuyorlar. Hatta bu kişileri kendilerine gebe bırakarak, adeta kendilerine mecbur bırakıyorlar.
İslam karşıtı olan ve İslam aleyhinde bilgiler toplayan Quilliam Vakfı bazı İslami gruplara ve cemaatlere mensup gençleri de yine bu yöntemlerle ikna edip bu gruplar ve cemaatler hakkında -sözde- aleyhte bilgi toplamaya çalışıyorlar.
Kısa zamanda çok tanınmış çevrelerle tanıştırılıp, önemi birer yazar haline getirileceğine ikna olan, kendi insanlarına tepeden bakan, gururlu, kendisini beğenmiş, çevresini küçümseyen, çok bilmiş yazarlara özellikle son dönemde Türkiye, Hindistan, Pakistan, Bangledeş, Fas ve Tunus gibi İslam ülkelerinde rastlamak mümkün.
İkna etmeye çalıştıkları gençleri önce güçsüz ve zavallı olduklarına inandıran bu kuruluş, kendilerini de dünyayı yöneten insanlar olarak gösterip, ancak kendilerine dahil olduklarında güç sahibi olabileceklerine inandırıyorlar. Bu gençlere sizi bakanlarla, milletvekilleriyle tanıştıracağız, biz bir aileyiz, siz de bu ailedensiniz diyerek onlara kendilerini sanki önemli insanlarmış gibi hissettirmeye çalışıyorlar. Zaten İngiltere ve Amerika gibi ülkelerin askeri ve politik güçüne büyük bir hayranlık besleyen 3. Dünya ülkelerinde yaşayan bu gençlerin bu hayranlıklarından istifade eden kuruluş, yüzlerce yazarı bu şeklide kendilerine bağlamış durumda.

Bu kişiler aslında hiçbir yetenekleri bulunmayan kişiler, ancak Quilliam Vakfı’nda aldıkları özel eğitim sonucunda hem yabancı dillerini hem de yazarlık becerilerini geliştiriyorlar, böylece kısa zamanda Darwinist ve İslam karşıtı düşünceler doğrultusunda kamuoyunu yönlendirebilecek kişiler haline geliyorlar.


Müslüman iken ateist olan Yazar Aktivist Ayaan Hırsi Ali bbc’ye verdiği röportajda islamın reformize edilmesi gerektiğni anlatıyor ve Kendisine destek oldukları ve İslam’ın reformize edilmesi konusundakİ çağrılarINa destek oldukları için Quilliam vakfına bağlı Majid Nawaz, Ed Husain ve Usama Hasan’dan övgüyle bahsediyor.


İngiliz Derin Devletinin Kuruluşu Chatham House Müslüman Ülkelerde Homoseksüelliği Yaymaya Çalışıyor!





Kur'an'da açıkça yasaklanan eşcinselliği legalleştirmeye çalışan her türlü eyleme karşı durmak gerekiyor. Hiç kimse sapkınlığı desteklemeye mecbur edilemez ve bu normal bir durummuş gibi görülemez.
"Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz."


[Araf Suresi, 81]




14 Milyon Masum Çocuk Sapık Homoseksüellerin Elinde!




Günümüzde 14 milyon homoseksüele masum çocuklarımız teslim edilmiş durumda ve 2 milyon çocuk daha bu sapıkların ellerine verilmek için sıradalar…

Yapılan araştırmalar açıkça gösteriyor ki homoseksüel çiftler içinde yaşayan çocuklar normal aileler içinde yaşayan çocuklara göre daha fazla cinsel istismara ve tacize maruz kalıyor. Homoseksüel bir birliktelik içerisinde yaşamak zorunda kalan çocuklar bu açık tehdidin savunmasız masum kurbanları oluyor.

Bu sapıklığa ''demokrasi var, özgürlük var... '' gibi klasik cümlelerle göz yummak bu olaya ortak olmakla aynı şeydir. Ahlaksızlığa, haksızlığa, şiddete,tacize,sapıklığa ve her türlü kötülüğe karşı bilinçli ve kararlı bir şekilde karşı koymak gerekmektedir.

"Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." [Araf Suresi, 81]


Müslümanlar arasında, bazıları Rumi felsefeyi, bazıları Kuran’da "apaçık çirkinlik" olarak bildirilen homoseksüelliği, bazıları haram olan şarabın helal olduğunu, bazıları her şeyi Allah’ın yarattığı gerçeğini inkar eden Darwinizm safsatasını anlatarak Kuran’a uygun olmayan bir İslam anlayışını ortaya koyan bir takım kişiler var. Bazı kişilerin anlattığı bu yanlış İslam anlayışı tüm İslam alemi için bir tehlikedir. İslam’ı yanlış tanıtan bir felsefeyi yaymaya yönelik bu duruma karşı Müslümanların çok dikkatli olması gerekir.





Londra’da faaliyet gösteren bir düşünce kuruluşu. Müslümanlara sözde hizmet veriyor gibi görünen bu vakfın düzenlediği sergide, Mevlana’ya ait olduğu iddia edilen eserlerde övülen, erkek erkeğe ilişki ile ilgili bilgi anlatılıyor. Vakıf Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. Quilliam Vakfı’nın 21 Nisan 2016’da düzenlediği “İslam’da Cinsiyet Çeşitliliği” başlıklı panelde, Allah’ın “iğrenç bir çirkinlik” olarak bildirdiği ve haram kıldığı homoseksüellik anlatıldı. Panele, İngiltere’nin kendini Müslüman tanıtan ünlü homoseksüelleri konuşmacı olarak katıldı. Vakfın kurucularından, Rumiliği ve Darwinizmi savunan Maajid Nawaz, homoseksüelliğin anlatıldığı bu paneli sosyal medya sayfasında şöyle tanıttı:

“Quilliam Vakfımızın düzenlediği panelde muhteşem konuşmacılar: Peter Tatchell, Naz and Matt Vakfı (Homoseksüel haklarını savunan bir kuruluş), Khakan Qureshi, Sherin el-Feki, Sohail PakBrit, Asif Lahore, Baradar”

Oysa Allah Kuran’da homoseksüelliğin “hayasız bir çirkinlik” olduğunu bildirmiştir. Peygamberimiz de hadislerinde homoseksüelliğin “en korkunç fiillerden biri” olduğunu şöyle haber vermiştir: Resulullah (sav) buyurdular ki: “Ümmetim üzerinde korktuğum şeylerin EN KORKUNCU LUT KAVMİNİN İŞİDİR (HOMOSEKSÜELLİKTİR).” (İbn Mâce, Hudûd; 12)Quilliam Vakfı’nın Allah’ın haram kıldığı homoseksüelliği konu alan panelinin konuşmacıları:



ASIF LAHORE


Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. Asif Lahore, homoseksüelliğiyle ve homoseksüelliği konu alan tiyatro oyunlarıyla tanınan biri. Homoseksüellerin müdavimi olduğu bir gece kulübünü işletiyor. İngiltere’nin en önde gelen homoseksüellerinden biri olarak tanınıyor.


 


ARYA ALAGA

Londra’da yaşayan homoseksüel bir sosyal medya uzmanı. Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. Ailesi İran’lı, kendisi İngiltere’de doğmuş. Müslüman dünyası içinde homoseksüellerin sözde meşru görülmesi için çalışmalar yapıyor.





KHAKAN QURESHI

Babası Birmingham Merkez Cami’nin kurucularından. Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. 22 yaşından bu yana homoseksüel hayat yaşadığını söylüyor. Yazılarıyla, katıldığı programlarla, anlatımlarıyla, Müslümanlar arasında homoseksüelliği gündemde tutan kişilerden biri. Homoseksüelliği anlatan çok sayıda kuruluş oluşturdu.

İslam’a göre homoseksüellik, Kuran’da ve hadislerde “iğrenç bir çirkinlik olarak” bildirilen haram olan bir davranıştır “Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.” Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." (Şuara Suresi, 165-166- 168)





PETER TATCHELL


İngiltere’de faaliyet gösteren ve Quilliam ekibi ile ortak çalışmalar yapan, kendisinin basın önündeki çok defa açık beyanına göre, İngiltere’nin en bilinen homoseksüellerinden biri. Aynı zamanda Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. Homoseksüelleri savunan ünlü Tell Mama organizasyonunda da görev yapıyor. 1967 yılından beri homoseksüelliğin artmasına yönelik teşvik edici faaliyetler yapıyor. Bir çok ülkede homoseksüel evliliklerin yasallaştırılması için örgütlü çalışmalar yapıyor.




MATT OGSTON

23 yaşındayken Naz isimli bir erkekle Londra’da yaşamış olan Mat Ogston İngiltere’nin ünlü homoseksüellerinden biri. İlişkisinin olduğu Naz isimli kişinin intihar etmesi üzerine Naz and Matt Foundation adında homoseksüelliği anlatan bir vakıf kuruyor ve homoseksüelliğin sözde meşrulaştırılması için bu vakıf üzerinden faaliyet yapıyor. Quilliam Vakfının İslam’da Cinsellik adı altında düzenlediği ve homoseksüelliği öven sergiye Matt and Naz Foundation da destek vermişti. Suriye’de, Irak’ta, Libya’da her gün yüzlerce Müslüman şehit edilirken, Akdeniz’de her gün onlarca Müslüman boğulurken, milyonlarca Müslüman mülteci konumunda yaşarken Quilliam Vakfı’nın ilgilendiği konu Kuran’da haram olan homoseksüelliğin yaygınlaştırılması.



İslam’a göre homoseksüellik, Kuran’da ve hadislerde “iğrenç bir çirkinlik olarak” bildirilen haram olan bir davranıştır Peygamberimiz bir hadisinde bu fiili “iğrenç” olarak nitelemiştir: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Lut kavminin İĞRENÇ FİİLİNİ (homoseksüelliği) İŞLEYEN KİMSE LANETLENMİŞTİR.“ (Kütüb-i Sitte, Hadis No: 1604, Ravi: Ebu Hureyre) Ayette ise şöyle bildirilmiştir: Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." (Araf Suresi, 80-81)
Quilliam Vakfı’nın homoseksüelliği anlatmak kadar faaliyet gösterdiği bir başka alan da Rumilik ve Darwinizm propagandası. Bu vakıf aracılığı ile dünyanın dört bir yanına gönderilen Müslüman görünümlü kişiler Darwinizm’i ve materyalizmi anlatıyorlar. Gittikleri yerlerde Kuran’da, canlıların evrimi iddiasını doğrulayan hiçbir ifade olmadığı halde evrim varmış gibi anlatıyorlar.

Kuran’da evrim yoktur. Bir proteinin dahi tesadüfen oluşması mümkün değildir. 700 milyonun üzerinde fosil de yaratılışı ispat etmektedir. Evrimin doğruluğunu ispat eden tek bir fosil yoktur. Cinlerin, meleklerin, yılana dönüşen Hz Musa’nın asasının hiçbir evrim geçirmeden bir anda yaratılması gibi insan da Kuran’da anlatıldığı gibi bir anda yaratılmıştır. Kuran’ın ve bilimin gösterdiği bu gerçeğe rağmen İslam ile Darwinizm’i bağdaştırmaya çalışmak, Müslümanlara Kuran’da olmayan bir İslam telkin etmektir.

ED HUSAIN


Quilliam VAKFI kurucusu. 
Bangladeş asıllı bir aileden gelen Ed Husain’in gerçek adı Muhammed Mahbub Husain. Haşa Peygamberimiz’in ismini kullanmak istemediği için Ed ismini tercih ediyor. Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. ED HUSAIN’İN kendisi hakkında verdiği bazı bilgiler:
“BURADAKİ TÜM İFADELERDEN ALLAH’I, İSLAM’I VE KURAN’I TENZİH EDERİZ. “Artık O’nun adına yaşamamızı isteyen bir Allah’a inanamıyordum. Aslında Allah’ın artık ‘O’ olduğunu bile düşünmüyordum... Allah, insanların icadıydı, insanlara ait bir çıkarımdı.” “Zaman geçtikçe Allah bilincim gelmiş geçmiş en düşük seviyeye indi. Hayatımdaki Allah’ın varlığı kaybolmuştu... İslam’ın kutsal kitabıyla bağlantımı kaybetmiştim.” “İslam’ın ruhunu kaybetmiştim.” “Hala iki yüzüm, iki kişiliğim vardı.” “İslam’ı manevi bir arayış olarak kabul edemiyordum.” “Allah’a uzaklığımın nedeni, on yıldır kalbimde gerçek iman kalmamıştı. Görünüşte öyleydim, politik amaçlarla kullanıyordum, fakat İslam’ın hakikatini kaybetmiştim.” Ed Husain’in en beğendiği ve aydınlatıcı bulduğunu söylediği kişilerden biri ise Mevlana RUMİ.






MAAJID NAWAZ
İngiltere doğumlu, aslen Pakistan asıllı. Quilliam Vakfı'nın kurucularından biri, Ed Husain’in ortağı. Twitter sayfasında Hz. İsa ve Allah ile ilgili haşa Müslümanları rencide eden karikatürler paylaştı. Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. “İslam barış dini değildir” diye açıklaması var. İngiltere’de Temmuz 2014’te bir striptiz kulübünde çekilmiş videosu ortaya çıktı.  Maajid Nawaz’ın en dikkat çeken özelliklerinden biri ise homoseksüelliği sürekli gündemde tutması. Katıldığı bir çok programda ve yazılarında Allah’ın haram kıldığı, iğrenç bir pislik olan homoseksüelliği anlatıyor ve kendince homoseksüelliğin İslam’a aykırı olmadığını savunuyor. Örneğin, 2014 yılında BBC’de katıldığı bir programın konusu, “hem Müslüman hem homoseksüel olunur mu?” Maajid Nawaz bu programda “Evlilik öncesi sekse ve homoseksüel evliliğe karşı çıkmak bağnaz fikirlerdir” iddiasını öne sürüyor ve her türlü homoseksüel ilişkinin ve homoseksüel evliliğin Müslümanlar tarafından kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyor.

İslam’a göre homoseksüellik, Kuran’da ve hadislerde “iğrenç bir çirkinlik olarak” bildirilen haram olan bir davranıştır. Lut da; hani kavmine demişti: "Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı 'çirkin bir utanmazlığı' yapıyorsunuz. Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve biraraya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?" (Ankebut Suresi, 28-29)
Maajid Nawaz son zamanlarda yayınladığı bir yazıda ise, “Modern Müslümanlar neden homoseksüel cinsellikten korkuyorlar? Müslümanların Altın Çağında böyle değildi.” iddiasında bulunuyor. Bu yazıda resim olarak ise iki erkeğin dudak dudağa resmini kullanıyor. Maajid Nawaz bu yazısında ayrıca pek çok sözde İslam aliminin homoseksüelliği normal gördüğünü iddia ederken, bu konuya örnek olarak da Mevlana’yı veriyor. Mevlana olduğu iddia edilen kişinin Şems Tebrizi’ye olan derin tutkusunu ve aşkını eserlerinde ifade ettiğini kendince homoseksüelliği savunmak için delil olarak kullanıyor. 


Dikkat Edin! “KURAN’DA HARAM OLAN HOMOSEKSÜELLİĞİ ÖVEREK ANLATAN, HER ŞEYİ ALLAH’IN YARATTIĞI GERÇEĞİYLE ÇELİŞEN BAZI GÖRÜŞLERE SAHİP OLAN BİR TAKIM ŞAHISLAR, KURAN’DA TARİF EDİLEN ‘MÜSLÜMAN’ ANLAYIŞINDAN FARKLI BIR YAPIYI KAMUOYUNA ANLATIYORLAR.” Resulullah (sav) buyurdular ki: "Lut kavminin İĞRENÇ FİİLİNİ (homoseksüelliği) İŞLEYEN KİMSE LANETLENMİŞTİR.“ (Kütüb-i Sitte, Hadis No: 1604, Ravi: Ebu Hureyre) CHATHAM HOUSE - QUILLIAM VAKFI BAĞLANTISI Tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre; Chatham House, 30 Mayıs 1919’da Paris Majestic Otel’de yapılan ‘Round Table’ (yuvarlak masa) toplantısıyla kuruldu. Toplantının katılımcıları arasında Rockefeller, Morgan, Carnegie, Rothschild ve Rhodes aileleri vardı. Toplantının amacı Birinci Dünya Savaşı sonrasında dünyaya yeni bir şekil vermekti. İsrail devletinin kuruluşuna öncülük eden, Osmanlı’yı parçalayan, Sykes Picot haritalarını çizen ve Sevr’i yapan bu masa yani Chatham House'du. Birinci dünya savaşı sonrası Ortadoğu burada belirlendi. Yuvarlak masa, daha sonra bir düşünce kurumuna dönüştürülüp, “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü” adını aldı. Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü adı altında faaliyet gösteren Chatham House, basında derin dünya devletinin “stratejik – entelektüel motoru görevini yapan” kurum olarak tanımlanır. Chatham House ile Quilliam Vakfı bağlantı halinde. Chatham House, Quilliam Vakfı kurucusu Maajid Nawaz’ı yalnız üyelerinin okuyabileceği özel bir sayfa ile tanıtıp yazılarının okunmasını tavsiye ediyor.. Quilliam Vakfı kurucularından Ed Husain, Londra’da Chatham House’un düzenlediği “İngiltere’nin Yurt İçinde ve Yurt Dışında Teröre Karşı Mücadele Gündemi” konulu bir toplantıya konuşmacı olarak katılıyor. Quilliam Vakfı’nın Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Noman Benotman, Londra’da Frontline Club adlı kuruluşun düzenlediği toplantıya, Chatham House’tan Maha Azzam ile birlikte katılıyor. Basında yer alan bilgilerde, toplantının bitimi sonrasında katılımcılar arasındaki konuşmaların gece yarısına kadar sürdüğü söyleniyor. Quilliam Vakfı’ndan Noman Benotman, BBC sunucusunun yönettiği bir başka toplantıya, Chatham House’tan Sir Richard Dalton ile katılıyor. Chatham House üyesi Ortadoğu Kuzey Afrika Programında araştırmacı Hassan Hassan, Quilliam Vakfı’nın hazırladığı raporu önemle okunması gerektiğini söyleyerek yayınlıyor. Chatham House üyesi Hassan Hassan, Quilliam vakfı kurucusu Ed Husain’in yazılarını paylaşarak düzenli olarak destek veriyor. Ed Husain’le görüş alışverişinde bulunuyor. Ayrıca Ed Husain’in CFR’ da yaptığı konuşmanın ses kaydını paylaşıyor.

USAMA HASAN

Quilliam vakfının Islami Çalışmaları bölümünde araştırmacı. Rumiliği ve Darwinizmi savunuyor. Tıpkı Mevlana’ya ait olduğu iddia edilen eserlerde olduğu gibi İslam’ın evrim teorisiyle uyumlu olduğunu iddia ediyor. İslam’da evrimin olduğu yanılgısını savunuyor ve bu yönde uluslararası propaganda yapıyor. Hayatın başlangıcının uzaydan gelmiş olabileceğini anlatıyor. Oysa bilim evrim olmadığını göstermiştir ve Kuran’da evrim yoktur. Haşa Kuran’ın yeterli görmeyip, Kuran’daki emir ve yasakların tekrar ele alınıp, yeni bir şeriat oluşturulması gerektiğini söylüyor.



Kuran’da evrim yoktur. Bir proteinin dahi tesadüfen oluşması mümkün değildir. 700 milyonun üzerinde fosil de yaratılışı ispat etmektedir. Evrimin doğruluğunu ispat eden tek bir fosil yoktur. Cinlerin, meleklerin, yılana dönüşen Hz Musa’nın asasının hiçbir evrim geçirmeden bir anda yaratılması gibi insan da Kuran’da anlatıldığı gibi bir anda yaratılmıştır. Kuran’ın ve bilimin gösterdiği bu gerçeğe rağmen İslam ile Darwinizm’i bağdaştırmaya çalışmak, Müslümanlara Kuran’da olmayan bir İslam telkin etmektir.



19 Mayıs 2016 Perşembe

İngiliz derin devletinin bu oyununa dikkat!



Kuran'da haram kılınan homoseksüellik, yaratılışı reddeden Darwinizm ve homoseksüelliği meşru gören Rumi felsefe bazı İngiliz vakıflar tarafından İslam dünyasına kabul ettirilmeye çalışılıyor. Müslümanlar bu oyuna karşı çok dikkatli olmalı.


İngiliz Derin Devleti ile Rumilik İç İçedir


İngiliz Derin Devleti ile Rumilik İç İçedir ve Cinsel Sapkınlığı Normalmiş Gibi Gösteren Rumilik Felsefesi Özel Olarak Desteklenir. Çok Dikkatli Olalım.



İngiliz Derin Devleti İslam Aleminde Cinsi Sapkınlığı Yaymaya Çalışıyor

İngiliz Derin Devleti sistemli ve organize olarak Darwınizm ve bir iğrençlik sapıklık bir pislik olan homoseksüelliği yaymaya çalışıyor. Çok dikkatli olmak lazım.


Türk düşmanı İngiliz Derin Devleti





Hedeflediğimiz kitlenin hiçbir şekilde İngiliz halkı olmadığını da burada önemle belirtmek gerekmektedir. İngiliz halkı, kalitesi ve asaleti ile öne çıkan, bizim için oldukça değerli bir millettir. Halk, derin devletlerin gerçekleştirdikleri kirli planlardan uzaktır ve masumdur. Dolayısıyla izleyeceğiniz videolarda derin devletlere yöneltilmiş suçlamalardan İngiliz halkını tenzih ederiz. Gerçekte, derin devletin söz konusu uygulamalarından İngiliz halkı da rahatsızdır ve pek çok derin proje onlar da mağdur konuma getirmiştir. Dolayısıyla hem İngiltere’nin kendi halkının hem de diğer ülke halklarını rahatsız eden bu sinsi yapılanmanın oyunları mutlaka deşifre edilmelidir.

Türkiye ile IŞİD'in Savaşmasını PKK İstiyor

İngiliz Derin Devletinin Türkiye'yi bölme planı

İngiliz derin devletinin 135 yıllık Türkiye’yi “böl parçala yönet” politikası ve PKK




Türkiye bir yandan, güneydoğusunda Cumhuriyet tarihinin en büyük bölücü kalkışmasını yaşarken, bir yandan da güney komşuları Irak ve Suriye’deki iç savaşlardan yoğun bir şekilde etkilenmeye devam ediyor.

Uluslararası toplum tarafından bu çatışma ve savaşlar önleneceği yerde, karanlık ellerin desteğiyle iyice büyütülüyor. 100 yıl önce Türkiye’yi Sevr’le bölemeyen derin dünya devleti de bölgedeki karışıklıkları körüklüyor. Sonuç olarak, "Böl parçala yönet” politikası ile ülkemizi parçalamayı hedefleyen eski plan, bir türlü gündemden düşürülmüyor.



Bu sinsi plan, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında da desteklenmeye devam ediliyor. Yarbay Ralph Peter’ın “kanla çizileceğini belirttiği yeni Ortadoğu sınırları”na ulaşabilme hayali için de bölgedeki birçok unsurdan faydalanılıyor. [i]Bu karanlık amaç uğrunda, Suriye’deki komünist Baas rejimi, mezhep çatışması arzusuyla yaşayan Irak’taki bağnaz yapılar uluslararası çevrelerin bölgeyi kan gölüne çevirmesi için kullanılıyor. Bunların yanında, derin tüm güçlerle kirli işbirlikleri yapan, olası bir Armagedon’da Türkiye/Müslümanlar aleyhinde savaşacağını ilan eden ve cinayet işlemede sınır tanımayan PKK da en kullanışlı taşeron terör örgütü olarak karşımıza çıkıyor. [ii]
PKK, Anadolu'daki bin yıllık İslam kardeşliğine, milli ve manevi değerlere saldırıyor, nefret söylemleri geliştiriyor, terör uyguluyor.

“Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu'da yok etmeliyiz. Türklerin yaptıkları kötülükler yalnız bir surette ortadan kaldırılabilir: Kendileri yok olmakla...” [iii] Bu nefret söylemleri ve hezeyanlar ise PKK'lılara ait değil. Bu sözler, 1880-1885 yılları arasında İngiltere’de başbakanlık yapan William Gladstone’a ait.

PKK liderlerinden Duran Kalkan ise İngiliz derin devletinin 135 yıllık bu politikasını günümüzde dillendiren isim olarak karşımıza çıkıyor. Kalkan,“Erdoğan ve AKP iktidarı açık şekilde ‘bin sefer baş kaldırsanız bin sefer ezeceğiz’ diyor. Sen bin sefer ezmeye çalışırsan, bu halk da seni bin yıl önce geldiğin yere kovalayana kadar direnecektir”[iv] sözleriyle PKK’nın amacını ve kimlerin taşeronu olduğunu bir kez daha dile getiriyor.

PKK, onlarca devletten silah yardımı ve lojistik destek alıyor. Yurtdışındaki mafya faaliyetleri görmezden geliniyor. Terör örgütünün yurtiçindeki politikası ise devleti, bölge insanını ve kamuoyunu aldatma üzerine kurulu.

Çözüm Süreciyle PKK Alan Hakimiyeti Kazandı

Geçmişte olduğu gibi son süreç ve ateşkes de PKK tarafından hükümeti aldatmada kullanıldı. Çözüm süreciyle güçlenen ve tarihinde ilk defa bu kadar büyük çapta bir alan hakimiyeti elde eden Stalinist terör örgütü PKK, doğunun her noktasına silah yığmayı başardı. Şimdi de, elde ettiği bu güçle birlikte özerklikler ilan ederek bölünme hedefinde sona yaklaştığına inanıyor. Bölgede  topyekun ayaklanma planları devreye sokulurken tek hedef özerk/federatif bir yapıya bürünebilme, ardından da BM, NATO gibi uluslararası kuruluşların desteğiyle Türkiye’den hukuki olarak da kopabilme hedefleniyor.

Bu şartlar altında Devletimiz’in acilen hayati birçok tedbiri derhal devreye sokması gerekiyor. Bunları başlıklar altında toplarsak;
  1. Fiziki yapısı gereği özyönetim ilanına uygun mahalle ve bölgelerin kentsel dönüşüm kapsamında komple yıkılarak yeni ve modern yerler haline getirilmesi
  2. Göç etmek zorunda kalan bölge halkına acil yardımların yapılması
  3. PKK ile fiili mücadelede devletin tüm imkanlarının seferber edilmesi
  4. PKK’yla mücadele için yapılması gereken kanun değişiklikleri
  5. Yeni sürecin, PKK’nın kökünün kazınarak milli birlik/kardeşliğin pekiştirilmesinin sağlanma ve Güneydoğu halkının güzel yaşam koşullarına ulaştırılması süreci haline getirilmesi
  6. Kültürel seferberlik ilan edilerek PKK’nın ideolojisinin fikren kazınması ve böylece PKK’nın taban desteğinin ortadan kaldırılması
  7. Devletin uzun vadeli bir kalite politikasını hayata geçirmesi
A. Fiziki yapısı gereği özyönetim ilanına uygun mahalle ve bölgelerin kentsel dönüşüm kapsamında komple yıkılarak yeni ve modern yerler haline getirilmesi
  1. Hendek kazılan ve/veya kazılmaya müsait olan mahalleler dümdüz edilip yerlerine yeni, modern şehirler inşa edilmeli. Sadece tarihi eserler korunarak bütün eski mahalleler dozerlerle dümdüz hale getirilmeli. Bahçeli ve siteler şeklinde yeni mahalleler inşa edilmesi, PKK’nın bu yeni yerleşim birimlerine girmesine de mani olacaktır.
  2. Önce ilgili bölgelerden kardeşlerimiz güvenli bir şekilde çıkarılmalı, sonra da PKK’nın yuvalandığı yerler dümdüz arazi haline getirilmeli.
  3. PKK, şehir terörünü sürdürebilmek için birbiri arasında geçişler sağlayabileceği derme çatma, döküntü evlere, izbe ve dar sokaklara ihtiyaç duyuyor. Bu durum ortadan kaldırıldığında PKK da mevzilerinin tamamını kaybedecektir.
  4. Bu evler kişilere değil devlete ait olmalı. Böylece suiistimallerin önüne geçilebilir. TOKİ’nin yapacağı evler 50-100 yıllığına bölge halkına hibe edilmeli.
  5. Gerekirse başka bölgelerdeki imar faaliyetleri durdurup tüm ağırlık Güneydoğu’ya verilerek çok iyi yatırımlar yapılmalı.
  6. Bu, bir terör dönüşüm projesi mantığında olmalı. Sadece ev yıkıp ev yapmak değil, bu alanların yaşam bölgesi haline gelmesi hedeflenmeli. Zamanında İstanbul’da, Tarlabaşı, Sulukule, Haliç gibi yerlerde deprem dönüşümü projesi olarak yapıldığı gibi, Güneydoğu’da da aynı şekilde şehir yenileme mantığıyla yapılmalı. Van, Yalova gibi deprem konutları projelerindeki gibi, tüm detayları ile yaşam alanları oluşturulmalı. (Yeni yerleşim birimleri yapılmadığı taktirde, PKK’nın derme çatma kamp alanlarına veya sığınma yerlerine de sızabileceği hesaba katılmalı. Nitekim geçmişte Saddam zulmünden kaçanların kaldığı kamplar daha sonradan PKK’nın kontrolüne geçmişti.)
B. Göç etmek zorunda kalan bölge halkına acil yardımların yapılması
  1. Bölgeyi terk eden kardeşlerimize maddi yardımda bulunulmalı. Bunun için yurtiçi ve yurtdışı yardım kampanyaları düzenlenmeli.
  2. Acilen yiyecek yardımları yapılmalı. STK’lar ve yardım kuruluşları acilen bu işe kanalize edilmeli.
  3. Kızılay ve yine özel yardım kuruluşları da devreye sokularak tıbbi malzeme yardımları (ağrı kesici, vitamin takviyesi, mevcut hastaların ilaçlarının temini) yapılmalı.
  4. Göç edenler için ücretsiz sağlık taramaları yapılmalı.
  5. Göç etmek zorunda kalanların ticari kaygıları devlet tarafından en uygun şekilde minimize edilmeli. Bankalara olan borçların tamamı çok uzun vadeli ertelenmeli, gerekirse yeni iş imkanları ve/veya yeni krediler sağlanmalı.
  6. Kışlık kıyafet yardımları yapılmalı. Bunun için halkımız yardım kampanyalarına yönlendirilmeli.
  7. Göç edenlere ulaşım imkanları ve konaklayacak yerler ayarlanmalı.
  8. TOKİ’nin yapacağı yeni yerleşim merkezleri yapılana kadar ilgili bakanlıklar tarafından hali hazırdaki evlere geçici olarak yerleştirme işlemleri yapılmalı.
  9. OHAL ve sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerin, aynı zamanda da“afet bölgesi” ilan edilmesi.
  10. Göç yaşanan bölgelerdeki evcil hayvanlara ve ekili dikili alanlara kadar bakım ve yardım faaliyetleri koordine edilmeli.
  11. Evlerini terk edenler tüm eşyalarını alamayacakları için başta beyaz eşya olmak üzere ev eşyası yardımı da yapılmalı.
  12. Böyle bir dönemde Kürt kardeşlerimiz her zaman olduğundan daha çok sevgiyle kucaklanmalı.
C. PKK ile fiili mücadelede devletin tüm imkanlarının seferber edilmesi
PKK ile çatışmaların günümüze kadar devam etmesinin üç önemli sebebi vardır:
*  Birincisi; komünist fikri temelde yapılmak istenen ayaklanmanın önemsiz, basit ve kolay yenilir olarak görülmesi.
*  İkincisi; yaklaşık 40 yıldır, sadece günlük çözümler üretilmesi. Böylece aktif çözüm ve çok güçlü politikalar üreten değil, pasif ve savunmada kalan politikalarla terör örgütüne karşı çıkılmaya çalışılması.
*  Üçüncüsü; ülkemizdeki komünist derin devlet yapılanmasının bölgenin PKK’ya teslim edilmesi için büyük çaba sarf etmesi.
PKK’ya karşı yapılması gereken, devletin bütün imkanlarıyla, içte ve dışta Türkiye’nin bölünmesini uman düşmanları dehşete kaptırıp yıldıracak şekilde en güçlü şekilde bölgeyi kurtarma operasyonunun yapılmasıdır. Burada hedef, kan dökmek değil, tam aksine sadece tam bir gövde gösterisiyle devletin yenilmez gücünün herkese çok net bir şekilde gösterilmesidir. En önemlisi de, devletin bölgedeki psikolojik üstünlüğü ele almasıdır. Kamu düzenini sağlamada kararlı olunduğunun ve bu politikadan asla geri dönülmeyeceğinin bölge halkına hissettirilmesi çok önemlidir. Devletin, tüm birimleri ile topyekün bir mücadelede içinde olması, PKK’yı da moral bakımından çökertecektir.
PKK ile mücadele eden birimler, teknolojik üstünlük sağlayacak en güçlü silah ve teçhizatla donatılmalıdır. Beylik silahlar PKK’ya dehşet verecek üstünlükte olmalıdır. Ayrıca ajan yerleştirme ve istihbarat faaliyetleri güçlendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Bu amaçla;
  1. Bölünme tehlikesine ve teröre karşı esaslı bir seferberlik yapılmalı. Hem PKK’yı, hem de derin dünya devletini caydıracak ve kararlılığımızı en üst seviyede gösterecek en önemli hamle “askeri seferberlik”ilan edilmesidir. Asker sayısını iki veya üç katına çıkaracak bu hamle müthiş caydırıcı ve yıldırıcı olacaktır. 3-4 milyon rakamlarına ulaşacak bir asker sayısı demek, dünyanın en büyük ordusu demektir. Bu da, çok güçlü ve heybetli bir ordu oluşturmak demektir. Bu, psikolojik üstünlüğü Türkiye tarafına geçirecektir. Bu yapılmadığı taktirde ise,“mücadeleye girmekten çekinen” bir ülke algısı oluşacak ve bu da Ortadoğu gibi bölgede olan Ülkemiz için hiç de iyi bir izlenim oluşturmayacaktır. Devletimizin ve milletimizin binlerce yıldır ortaya koymaktan çekinmediği adil kabadayılık ve cesaret, seferberlik ilanıyla herkese yeniden gösterilmeli/hatırlatılmalıdır.
  2. Güvenlik görevlisi ve asker sayısının arttırılmasıyla;
    1. Bölgede depolanmış patlayıcı ve mühimmatın tespiti için gerekli arama tarama faaliyetleri de çok hızlı bir şekilde yürütülecektir.
    2. İstihbarat raporlarında dikkat çekilen yüksek riskli yerlere yerleştirilecek asker sayısında bir kısıtlamaya gitmeye gerek duyulmayacaktır.
    3. PKK ve PKK’ya destek olan dış güçler de psikolojik olarak çökecektir.
  3. PKK’ya karşı, şok edecek bir abanma gerekmektedir. PKK’nın beklediği gibi cılız bir güç değil, caydırma amaçlı kahhar bir güç kullanılmalıdır. İlçelerin, mahallelerin, şehirlerin yoğun ve güçlü askeri güçlerle çevrilmesi PKK açısından caydırıcı olacaktır. Söz konusu terör olduğunda çekingenlik göstermek, ağırdan almak, tepkilerden çekinmek akıl alır bir tavır değildir. Fransa, Charlie Hebdo saldırısının ardından kaçan saldırganları 88 bin güvenlik görevlisini alarma geçirerek aramaya girişmiştir. Belçika da aynı Fransa gibi, tek bir IŞİD’li ihbarı üzerine askerlerini başkent Brüksel’e indirmiş, OHAL ilan etmiştir. Metrolar, marketler, spor müsabakaları, şehir içi ulaşım seferleri iptal edilmiştir. Amerika’da Boston saldırısından sonra 7,5 milyon nüfuslu bölgenin merkez kenti adeta hayalet şehir haline getirilmiştir. Kaldı ki, Batılı ülkelerin insanları gibi, bizim insanımız da çok değerlidir. Bu nedenle Ülkemiz’de de benzer bir politika izlenmeli ve bizim insanlarımızın da son derece değerli olduğu gösterilmelidir. Böyle bir görünüm, Türkiye’de illegal oluşumlar kurmak isteyen mafyavari yapıların da gücünü kıracaktır.
  4. Bir avuç teröristin kurduğu hendeklerin, yuvalandıkları hücre evlerinin, beslendikleri kampların, destek aldıkları yardım kaynaklarının, saklandıkları mağara ve inlerin tümünün yok edilmesi aylar değil, günler almalıdır. Bunun kısa bir süre alacağı, bölge insanına da mutlaka gösterilmeli, hissettirilmelidir.
  5. Allah, bir Kuran ayetinde “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup caydırasınız.” (Enfal Suresi, 60) şeklinde buyuruyor. PKK eğer karşısında “caydırıcı, kararlı, azimli, geri adım atmayacak ve kahredici bir caydırıcı güç” görürse moral olarak çökecektir.
  6. İsrail, Amerika ve Rusya’nın, şehir içi çatışmaları için ürettiği birçok yeni dozer, zırhlı araç ve mayın araçları mevcuttur. Bunlardan hızlıca temin ederek bölgeye sevk edilmesi gerekmektedir.
  7. Hendek gibi mevzileri yok eden, güçlü, seri, hızlı ve uzun menzilli atış yapan otomatik silahların alınıp kullanılması da, terör örgütü PKK’nın moralini ve planlarını altüst edecektir.
  8. Kürtlere “Hadi PKK’ya karşı çıkın” diye akıl vermek yerine, bölge insanına maddi, manevi, hukuki, anayasal destek verilmelidir. Asker, polis, korucu sayısı arttırılmalıdır. Korucularımızın, askerimizin polisimizin hayat şartları, silahları, kaldıkları yerler, konforları en iyi hale getirilmelidir. Böylece mücadele azimleri ve şevkleri arttırılmalıdır.
  9. Binlerce insansız hava aracıyla bölge kontrol altına alınmalıdır. Bölgenin 24 saat tüm detaylarıyla gözetlenmesi, PKK’nın her hareketinden haberdar olunması hayati bir önem arz etmektedir.
  10. Mobese sistemi güçlendirilmelidir. İzlenmeyen sokak ve cadde bırakılmayacak derecede sistemler kurulmalıdır.
  11. Güvenlik güçlerinin, silahlı PKK’lı teröristlere müdahalesi noktasındaki tüm kanuni pürüzler giderilmelidir.
  12. Türkiye’nin insan haklarını ihlal etmesi elbette düşünülemez. Ancak, Fransız hükümetinin, üç aylık olağanüstü hal boyunca İnsan Hakları Bildirgesi’nin kişilik özgürlükleri konusundaki bazı maddelerini askıya alacağını Avrupa Konseyi’ne bildirdiği bir ortamda, Türkiye’nin terörle mücadelede kendi kanunlarını gözden geçirmesi elbette en makul olan tutum olacaktır.
  13. PKK’ya/PYD’ye her fırsatta karşı duran Barzani ve KDP desteklenmelidir. Barzani en iyi şekilde koruyup kollanmalıdır. Kuzey Irak Kürt Yönetimi Türkiye’ye yakındır. Bu yakınlık, akılcı ve sevgi dolu yaklaşımlarla güçlendirilmelidir.
  14. PKK’ya karşı Ak Parti, MHP, BBP, CHP, SP, DP bir araya gelip basın karşısında ortak açıklamalar yapmalıdır. Bu partiler STK’ları da yanlarına alarak terörü ve PKK’yı lanetleyen açıklamalar yapmalıdırlar. Bu hem PKK’ya, hem de PKK’nın siyasi koluna karşı büyük bir darbe vuracaktır.
  15. Devlet-ordu-polis-korucu-millet el ele görüntüsü, PKK’nın ve derin dünya devletinin moralini sıfıra indirecektir.
  16. Kalekolların yapımı hızlandırılmalı, sayıları arttırılmalı ve aynı zamanda yöre halkına insani/sosyal hizmet veren “güler yüzlü” yapılar olarak kullanılmalıdır. (Sağlık ocağı, halk evi gibi)
  17. Tahir Elçi’nin öldürüldüğü olay yerinde bir türlü inceleme yapılamamaktadır. Bu da Güneydoğu illerinde, şehir ve ilçe merkezlerinde yeni karakolların yapımına büyük ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır. Önemli her cadde ve sokakta, gizli veya resmi birçok güvenlik noktası, birçok karakol inşa edilmelidir.
  18. ABD’nin 11 Eylül’den sonra çıkarttığı kanunlar da incelenebilir. Amerikan devleti terörle mücadele konusunda yepyeni kanunlar, bakanlıklar, birimler ve tedbirler bütünü oluşturmuştur.
D. PKK’yla mücadele için yapılması gereken kanun değişiklikleri
PKK’yla mücadelede devletin ve milletin elini kanunen güçlendirmek çok önemlidir. Bunun için;
  1. PKK’nın çatı örgütü olarak kabul edilen bütün KCK üyeleri yeniden tutuklanmalıdır. KCK/PKK akademileri kapatılmalıdır.
  2. Tutuklanan PKK üyelerine hapishanelerde ilmi eğitim verilmelidir.
  3. PKK’ya destek verenlerin, en küçük bir örgüt propagandası yapanların, örgüt flaması taşıyanların, terör sorunu devam ettiği süre boyunca tutuklu kalmalarına imkan sağlayacak kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.
  4. PKK sembollerinin, PKK paçavralarının, Öcalan posterlerinin taşınması ve kullanılması yasaklanmalıdır.
  5. PKK militanlarına karşı, halka kendini savunma hakkı verilmelidir. PKK’ya karşı kendini savunan halk, bu hakkından dolayı sorumlu tutulmamalıdır.
  6. Üniversitelerde yuvalanan PKK terör örgütü üyeleri tutuklanmalı ve cezaevlerine konulmalıdır.
  7. Yakalanan PKK’lılar gerektiği taktirde vatandaşlıktan çıkarılarak sınır dışı edilmeli ve yurda girişleri engellenmelidir.
  8. Sosyal medyada terör propagandası engellenmelidir. IŞİD’i öven bir internet sitesi olduğunda hemen kapanmasına rağmen, PKK propagandası yapan siteler hiçbir hukuki yaptırımla karşılaşmamaktadır.
  9. Terör propagandası ve terör örgütüne yardım kavramları kanunlarda yeniden tanımlanmalı ve çapı genişletilerek teröre lojistik destek veren her detay kanunla engellenmelidir.
  10. Hendek siyasetini, PKK eylemlerini ve özyönetim ilan edip devlete isyan etmeyi teşvik eden gösteri, yayın ve söylemler cezalandırılmalıdır.
  11. Tüm bu kanunların hedefi fikirler değil, terörizm olmalıdır.
E. Yeni sürecin, PKK’nın kökünün kazınarak milli birlik/kardeşliğin pekiştirilmesinin sağlanma ve Güneydoğu halkının güzel yaşam koşullarına ulaştırılması süreci haline getirilmesi
PKK ile savaşta 30 yıldır tüm mücadele yöntemleri denenmiştir. Kontrgerilla yöntemlerinden, Çözüm Süreci’ne kadar hiçbir yöntem başarılı olamamıştır.
3 aylık bir kazıma planı ile, 4 bir koldan mücadele edilmesi gerekmektedir.
PKK’nın Çözüm Süreci’yle birlikte tarihi bir güce, siyasi desteğe ve belediye imkanlarına, dolayısıyla devlet imkanlarına ulaştığı ortadadır. Dolayısıyla Çözüm Süreci’nin buzdolabında olduğu ve her an geri çıkarılabileceği yönündeki haberler, en başta PKK’yla mücadele eden güvenlik güçlerimizi huzursuz etmekte, milletimizi tedirgin etmekte ve bölge halkını da çok olumsuz düşüncelere sevk etmektedir. Çözüm Süreci’yle bütün bölgeye silah ve bomba yığan, belediyeler kanalıyla alan hakimiyetini büyüten ve mayınları asfalt yolların altına gömen PKK varken ,“sürece dönme, süreci buzdolabından çıkarma” gibi sözlerden kastın ne olduğu milletimize çok iyi anlatılabilmelidir. PKK’nın statü kazanıp bölünme için kanuni kazançlar sağlayacağı “özyönetim, ademi merkeziyetçilik, yerel özerkliklerin güçlenmesi” gibi politikalar çözüm değil, kesin olarak bölünmeye sebebiyet verecektir. “Sokakta kuduz köpekler varken, köpeklerin serbest dolaşmasının savunulması” veya “hayvanlarda salgın hastalıklar varken, hayvan haklarını öne sürerek belediyelerin yetkilerinin kısıtlanması” nasıl vahim sonuçlar doğuracaksa, PKK varken yerel yönetimlerin özerkleştirilmesi de aynı şekilde yıkım getirecektir.
“Amerikan derin devleti böyle istiyor, bastırıyor ve tehdit ediyor” diye Türkiye’nin üniter yapısından vazgeçmesi, bir bölgesini göz göre göre PKK’ya teslim edip bölünmeyi kabullenmesi olacak iş değildir. Bu, çok daha büyük felaketleri, yok oluşu, paramparça olmayı ve tüm dünyanın adeta cehenneme dönüşmesine neden olacaktır. Müslüman bir ülkenin Stalinist katillere özerklik vermesi demek, İslam dünyasının birlik olma umudunu da ortadan kaldırmak demektir ki, bu da asla kabul edilebilir bir düşünce değildir.
Diğer taraftan şu bir gerçekliktir ki;
*  PKK silah bırakmaz.
*  PKK, Türkiye’deki hain bölücü emellerinden asla vazgeçmez.
*  PKK, Türkiye’yi asla terk etmez.
*  PKK, kendi otoritesini tesis etme politikasından asla geri adım atmaz.
*  Silahla edindiği gücü, silahı bıraktığı anda kaybedeceğini bilen PKK, 40 yıllık kazanımlarını süreçler uğruna zayi etmez.
Dolayısıyla “PKK geri çekilecek, bu izlenecek” gibi bir düşünce tümüyle gerçekdışıdır. PKK’nın Marksist-Leninist-Stalinist felsefesine de baştan sona aykırıdır. PKK’nın anlayacağı tek dil, konuştuğu dildir. O da silahlarını ellerinden almak, bütün PKK’lıları tutuklamak ve hatta teröre bulaşmış herkesi vatandaşlıktan çıkarmaktır.
F. Kültürel seferberlik ilan edilerek PKK’nın ideolojisinin fikren kazınması ve böylece PKK’nın taban desteğinin ortadan kaldırılması
Kültürel seferberlikte tüm iletişim kanalları kullanılmalıdır. Sağlık,
sosyal güvenlik, ulaştırma gibi konularda nasıl planlı programlar varsa, kültür konusunda da bir milli program oluşturulmalıdır. Devlete ait ve özel TV kanallarında eğitim zorunlu olarak verilmelidir. Bu eğitim bilimsel olmalı, hamaset, demagoji ve felsefi anlatımlar yerine, sorunu anlatan ve çözüm önerileri getiren ilmi programlar mantığında olmalıdır. Eğitim programının ve verilecek mesajların belirlenmesi çok önemlidir.
Kültürel eğitim seferberliğinde kullanılması gereken kanallar:
  1. Gazete ve dergiler
  2. Sosyal medyada kapsamlı eğitim
  3. Okul müfredatlarında eğitim
  4. Herkesin “eğitmen” haline getirilmesi
  5. Sivil toplum kuruluşlarında eğitim
  6. Eğitimin tüm parti programlarına konulması
  7. Spor alanlarında eğitim
  8. Üniversitelerde eğitim
  9. Özellikle gençlik kollarında eğitim
  10. Meşhur kişilerle (sanat, spor, eğitim camiasından halk tarafından sevilen ve sayılan isimlerle) eğitim ve hatırlatma faaliyetleri
  11. TV programı içi eğitim
  12. Uluslararası eğitim ve uluslararası kurumlarda savunma
  13. Irak ve Suriye’de eğitim (kısa broşürler, kitaplar, paneller, konferanslar, televizyon ve radyo yayınlarıyla)
  14. Dünya çapındaki sivil toplum örgütleri ile ortak eğitim
  15. Yurt dışındaki Türklerin etkin kullanımı
  16. Türk Cumhuriyetleri ve İslam ülkeleriyle güçlü birlik beraberlik görüntüsünün verilmesi ile kültürel faaliyetler düzenlenmesi
  1. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri de ideolojik yönden güçlü, milli, manevi değerlere sahip çıkan bir gençliğin tam anlamıyla yetiştirilememesidir. Siyasetçilerimiz de yaptıkları konuşmalarda sık sık bu önemli soruna değinmekte ve dindar neslin önemini vurgulamaktadır.
  2. Bizim gençliğimiz dünyadaki tehlikeleri önemsemez bir tavırla hayatlarına devam ederken, PKK’lı terörist gençler dağa çıkmayı, silahlanmayı, terör eylemi yapmayı, ölmeyi ve öldürmeyi tek hedef haline getirmişlerdir. PKK’lılar için evlilik, okul diploması, ev bark edinme, ticarete atılma gibi hedefler hep önemsiz kalmaktadır. Böyle bir ortamda sayıları az da olsa, PKK’nın birçok noktada üstün ve galip geleceği ortadadır. İşte bu yüzden acilen gençlerimiz milli bilince ulaştırılmalıdır.
  3. Okullara acilen “milli şuur dersleri” konulmalıdır. Bunun dışında milli şuur konusu televizyonlarda da sürekli gündem yapılmalıdır.
  4. Milli ve manevi şuuru zedeleyen en büyük tehlike ise okullarda materyalizmin okutulması, yaratılışa karşı çıkılmasıdır. Türkiye’nin devlet okulları müfredatında ise, materyalizm safsatası üzerine kurulu bir müfredat mevcuttur. Hayatın ‘sözde tesadüfler eseri olarak ortaya çıktığını’ savunan bir aldatmaca olan Darwinizm tüm ders kitaplarında yer almaktadır. Bu eğitim sistemi içinden mezun olan gençlerin bu şekilde “dindar bir gençlik” oluşturamayacağı ise ortadadır.
PKK’nın ideolojisi de tüm milletimize en iyi şekilde anlatılmalıdır:
  1. Kürt halkı dindardır, samimidir, maneviyat sahibidir ve Allah, peygamber (sav) aşığıdır. Kutsal değerlerine sahip çıkarlar. “Cami yanacağına benim evim yansaydı oğul” diye feryat eden, “Allah’ın evini yakmışlar, Allah’ın Kitabı’nı yakmışlar” diyerek gözlerinden yaşlar boşanarak ağlayan anaların ruh hali, bölge insanının gerçek ruh halini yansıtmaktadır. Bu yüzden bölge halkına PKK’nın ateist, komünist, din karşıtı ve Marksist-Leninist-Stalinist yapısı çok iyi anlatılmalıdır.
  2. PKK’lıların kahpe, kalleş, yalancı, ahlaksız, insaniyetsiz, sevgisiz, namert, saygısız, seviyesiz, temizlikten uzak, namussuz yapılarıyla Kürt halkının terbiyeli, efendi, güvenilir, sevgi dolu, saygıya çok değer veren, maneviyatı her şeyin üzerinde tutan, nezaketli, hürmetli, edep adap bilen, alçakgönüllü, fedakar, cefakar, samimi yapılarını karşılaştıran örnekler halkımıza sunulmalıdır.
  3. PKK’nın din karşıtı ve Stalinist yapısı, başta TRT Kürdi olmak üzere, yerel radyo ve TV yayınlarıyla halka anlatılmalıdır. PKK’nın ateist/materyalist olduğunu, Allah’ı ve yaratılışı reddeden bir yapıda olduğunu ve PKK’nın nihai hedefinin komünal sosyalist devletsiz bir diktatörlük, yani komünist diktatörlük kurmak istediğini en iyi anlatacak STK’lar desteklenmeli, bu amaç için yollarının önü açılmalıdır.
  4. PKK, zor kullanmadan, cinayet işlemeden, terör yapmadan, katliam yapmadan, tehdit etmeden Kürtlerin bölgede kendisini dinlemeyeceğini çok iyi bilmektedir. Kürtler de çok delikanlı, cesur ve mert insanlardır. Kendi üstlerinde dinsiz, komünist PKK’lı katillerin baskı kurmasından, kendilerine kabadayılık yapmalarından, tehdit edilmekten, silah zoruyla evlatlarına, evlerine, mescitlerine, kızlarına el konulmasından ve saldırılmasından çok rahatsız olurlar. Bu rahatsızlık karşısında Devletimiz Kürtleri en mükemmel şekilde kucaklamalıdır.
  5. PYD’nin, PKK ile aynı terörist örgüt olduğu çok açık bir şekilde anlatılmalıdır. Bu konu çok önemlidir çünkü PKK, güya “Türkiye Kobani’de Kürtleri ölüme terk etti. TC’nin tek hedefi Kürtlerin tamamını bir soykırımla yok etmektir” gibi mesnetsiz ve yalan propagandalar üzerinden bölge halkını kandırmaya çalışmaktadır. Bu konuda binlerce delil vardır. Sırf PYD’nin parti tüzüğünde yer alan, “KCK ve Öcalan’a bağlı olunduğunun açıklanması” yeterli bir delildir. Bunun dışında anlatımlarda “Kandil’deki PKK’lıların, Türkiye’deki PKK’lıların Suriye’de PYD’li olmaları, YPG/YPJ’lilerin Öcalan resmi üzerine yemin etmeleri, PYD adına Öcalan’ın, Baas Rejimi ile avukatlar kanalıyla irtibata geçmesi” gibi yüzlerce delil kullanılmalıdır. Resimli, görsel slaytlı sunumlarla bu gerçekler hem bölge halkına hem de tüm dünya basınına gösterilmelidir.
  6. PYD’nin katliamları, dinsiz yapısı, dindar Kürt partilerini ortadan kaldırışı, muhalif hareketleri silahla susturması, bol delille birlikte halka anlatılmalıdır.
  7. PKK/PYD, Kobani ve Rojava’da İslam karşıtı bir rejim kurmak istemektedir. PKK/PYD, bu diktatörlüğünde Müslümanlara yaşama imkanı tanınmayacaktır. 40 yıllık PKK tarihi bunun en büyük delilidir. Aynı zamanda son bir yıllık terör de bunun en büyük ispatıdır. Bunlar bölge halkına bir iki defa değil, defalarca anlatılmalıdır. Tekrardan kaçınılmamalıdır. Broşürler, konferanslar, paneller, gazeteler, dergiler, afişler, pankartlar, televizyonlar, kanaat önderleri toplantıları, Diyanet faaliyetleri, cemaat ve STK toplantıları ile bu gerçek bölge halkına çok iyi ve detaylı anlatılmalıdır.
  8. PKK ve PYD’nin, dindar ve Nakşibendi bir kimse olan Barzani’ye karşı düşmanlıkları da anlatılmalıdır. Barzani büyük zorluklar altında, hayat boyu yaptığı çileli ve kahramanca mücadeleyle Kürtlere Irak’ın kuzeyinde huzurlu bir yaşam alanı oluşturmuşken, PKK’lı katillerin Barzani’ye karşı oluşu büyük bir ahlaksızlıktır. Bu durum, PKK’nın düşman listesinde sadece Türkiye ve IŞİD’in değil, bütün dindar Kürtlerin de olduğunu ortaya koyan delillerden biridir.
  9. PKK varken özerklik isteyen yapının mümin muttaki olmadığı, İslam dinini, İslam Birliği’ni, devletin birliğini ve bütünlüğünü istemedikleri, anlatılmalı. Can güvenliği yokken, insanlar canının derdindeyken, PKK bütün ailelere, bütün evlere, bütün hanelere musallat olmuşken yerel yönetimleri güçlendirmenin, özerkliklerin, özyönetimin, ademi merkeziyetçi yaklaşımın Stalinist katilleri güçlendireceği insanlarımıza ve hatta tüm dünyaya anlatılmalıdır.
G. Devletin uzun vadeli bir kalite politikasını hayata geçirmesi
Müslümanların dünya kamuoyunda yeterli desteği almamasının en önemli sebeplerinden biri de, kimi Müslüman kesimlerin oluşturduğu kalitesiz görünümdür. Oysa İtalya’yı, Fransa’yı ve diğer Avrupa ülkelerini dünya politikalarında söz sahibi kılan önemli faktör kalite anlayışlarıdır.
Ülkelerin kalite politikalarının olmaması sanata, bilime, yaşam kalitesine, konfora, sağlığa, spora her şeye yansımaktadır. Bugün dünyaca meşhur olmuş Müslüman sanatçı yada bilim adamları, genelde Batı’da yaşayan Batı eğitimi almış Müslümanlardır. Çünkü Batı’da çok daha büyük ve kaliteli imkanlara sahip olunmaktadır.
Kalitesizlik, toplumların, devletlerin, orduların kendine güvenini de kaybettirmektedir. Irak Ordusu’nun her düşman görüşünde savaşı bırakarak anında kaçması buna bir örnektir.
Bir çok Müslüman kalitesiz hayat sonucunda kendilerine olan güveni kaybetmekte, kendilerini aşağılanmış hissetmektedir. Horlanma, ayrımcılık ve dışlanma sonucunda da, zaten eziklik psikolojisi içinde olan, zayıf karakterli kalabalıklarda haset, enaniyet, hırçınlık ve nefret hisleri doğmaktadır.
Bugün İslam dünyasının büyük bölümünde “zenginlik, temizlik, güzellik, teknoloji, sanat, estetik, kalite, kültür, edep adap, kadına saygı, gençlere saygı, sevgi, ilim sahibi olmak” gibi karakteristik özelliklere çok nadir rastlanmaktadır. Bu çok vahim bir durumdur. Toplumda büyük kırılmalara ve ayrışmalara yol açan bu durum, maneviyat eksikliği olan toplumlarda özellikle Marksist nefretin ve komünist isyanın kolayca yaygınlaşmasına sebebiyet vermektedir. Şu çok iyi bilinmelidir ki, komünizmin kaynağı bilgi değil, bilgisizlik ve cehalettir. Bilgisiz, bağnaz ve cahil insanlar, hayatın kör tesadüfler içerisinde, haşa bir Yaratıcı olmadan geliştiğine inanırlar. Araştırmayan, sorgulamayan bu yapı içinde her türlü safsata ve sapkın düşünce kolaylıkla kabul edilir. Birçok terör örgütü gibi, PKK da işte böyle bir ortamda büyüyüp gelişmektedir.

Dolayısıyla yapılması gereken:
  1. Devletin, güçlü bir eğitim politikasıyla birlikte, bir kalite politikasının da olması çok önemlidir. Çünkü kalite geliştikçe, yaşam kalitesi artacak ve kaliteli bir toplum ortaya çıkacaktır. Kalite gelişmediği taktirde ise, kalitesizlik, sevgisizlik, nezaketsizlik topluma hızla hakim olacaktır.
  2. Becerilerin gelişmemesi, sanatın körelmesi ile özellikle Ortadoğu’nun, sonrasında Asya’nın ve Afrika’nın geldiği nokta ortadadır. Ortadoğu’da ölmek ve öldürmek, çatışmak, savaşmak, şiddet uygulamak artık sıradan olaylar haline gelmiştir. İnsanların ve insanlığın hiçbir değeri yoktur.
  3. Kalitesiz bir ortamda PKK gibi terör örgütlerinin gelişmesi de çok kolay olmaktadır. Kalitesiz düşünceler, kalitesiz fikirler ortaya çıkarmaktadır. Milli ve kaliteli duruş sahibi olmayan bazı insanlar da, PKK’yı önemli ve makul görebilmektedir. Bu içler acısı bir durumdur.
  4. PKK, kaliteli ve kültürlü bir toplum içinde kimseyi ucuz ve ahmakça yalanlarıyla kandıramayacaktır. Kendi kalitesiz hayat şartlarında yaşamaya kimseyi ikna edemeyecektir.
  5. Diğer taraftan, kalitesiz toplumlar dünya tarafından da değersiz, önemsiz görülmektedir. İnsan sınıfı içinde görülmemektedir. Bu sevgisiz ve insaniyetsiz tutum sonucunda da, özellikle Müslümanların ölümleri, bir yunus balığının, bir balinanın, bir martının ölümü kadar bile önemsenmez hale gelmiştir. Bu fitne, kalitenin acil bir şekilde devlet politikası haline getirilmesiyle son bulur.
  6. Kalite gelişmezse ölmeyi öldürmeyi isteyen insanlar yetişecektir.
  7. Evler, sokaklar, yiyecekler ve bunlar gibi hayatın her alanı kalitesiz olduğunda, bu kalitesizliği benimsemiş kalitesiz insanlar ortaya çıkacaktır.
  8. Bir ülkenin kalitesi, kadına verdiği değerden, gösterilen nezaketten anlaşılır. Dolayısıyla kalite olmadığında, o toplumda en mağdur olan kesimlerden biri de kadınlar olacaktır. 
  9. Bir ülkede kalite gitti mi, o ülke de tepetaklak yıkıma doğru gitmektedir. Bunu teşvik etmek ise büyük bir fitne ve tuzaktır.
  10. Kalitesizlik, mimaride, kılık kıyafette, düşünce anlayışında, sokakta, kısacası her alanda tahribata sebebiyet vermektedir. Kalitesizlik bağnazlığı, bağnazlık da kalitesizliği büyütmektedir. Bu da beraberinde yıkımı getirmektedir.

[i] Kan sınırları http://www.sabah.com.tr/yazarlar/safak/2009/04/26/kan_sinirlari
[ii] Amerika'nın Göremediği PKK kitabı 
[iii] Süleyman Kocabaş, Hindistan Yolu ve Petrol Uğruna Yapılanlar: Türkiye ve İngiltere, 1.b., İstanbul: Vatan Yayınları, 1985, s. 231
[iv] Duran Kalkan: Bin yıllık kardeşlik bir safsatadır http://www.ensonhaber.com/duran-kalkan-bin-yillik-kardeslik-bir-safsatadir-2015-12-15.html?utm_source=wShare